1 Eylül 2009

Urban Romantic?!


Şehir romantikleri kimdir? Nasıl insanlardır? Diye sorarsak eğer bu insancıklar keyiflerine düşkündürler, dünya nimetlerine ve sanata karşı zaafları vardır ve hayata karşı meraklıdırlar. Sanat, tarih, coğrafya, edebiyat, sinemadan bilim kurguya kadar yayılan çok geniş ilgi alanları bulunur. Festival, konser, sergi, workshop, seminer gibi etkinliklere katılırlar katılmasalar bile ne nerde ne zaman onlardan sorulabilir. Aylık etkinlik ajandası gibilerdir. Gördükleri yada duydukları bir etkinliği mutlaka bir yerlere not ederler. Şehir romantiklerinin bu fazla ilgileri zamanla bağımlılığa dönüşür. Yani dünyayla ve insanla oldukça ilgili meraklı kişilerdir. Şehir romantikleri hangi işi yaparlarsa yapsınlar yakınılan, sevilmeyen, kaçma isteği uyandıran büyük şehirlere karşı sevgi ve büyük bir çekim duyarlar. Hani herkesin utandığı ama yapmaya devam ettiği şeyler vardır ya, eski moda bir filmi ard arda izleyebilmek, ayıplanacak bir şeyi zevkle yemeye devam etmek ya da etrafımızdakilerin dalga geçtiği bir şarkıyı tek başımızayken dinlemek. İşte şehir romantiklerinin bu sevdası da aynen bunlar gibidir. Herkesin nefret ettiği o şehirlere aşık olmak, vazgeçememek ve bunun getirdiği o nadir insanlardan biri olmanın gururu aynı zamanda utancı.

Şehir romantikleri şehirleri sever diyorsak da hepsini değil elbette. Onlar gerçek anlamda metropolleri severler. Çünkü bu şehirler aktif, yaratıcı, uyumayan ve sürekli insanı besleyen şehirlerdir. Bu sevdalı insanlar duygusal, detaycı, iehirde büyümüş ve büyük kentlerin çeşitliliğine aşık insanlardır. Büyük şehirleri sevmek zordur zaten sonradan olacak birşey de değildir. Ya sever ya da nefret edersiniz. Şehir romantikleri bu pislikten, gürültüden, kalalıktan, trafikten hiç mi yakınmaz sanıyorsunuz. Tam tersine en çok onlar şikayet ederler aşık oldukları bu kentin kötü huylarından. Fakat bu sevdalarının sevam edebilmesinin nedeni ne kadar yoğun olurlarsa olsunlar kendilerine o 5 dakikalık keyfi ayırırlar. İstanbul ise bu şehir Boğaz’da çay, Paris’te ise bir kadeh kırmızı şarap, Roma’daysa bir kahve, Londra’da sıcak çikolata, Viyana’da bir bira molası verirler ve kendi kendilerine o şehri neden bu kadar çok sevdiklerini işte o zaman tekrar hatırlarlar.

Peki bunlar hep beton sever mi derseniz tabiki de hayır. Doğaya bayılırlar fakat birkaç günlük. Onların ellerinin altında sinema, tiyatro, bale, konser, festivaller olmalı. Bir tarafta kafeler, barlar, müzeler varken diğer tarafta parklar, ormanlar isterler. Metropol dememizin nedeni bu zaten. Çünkü gerçek metropollerde hem modern hem de eskiyi hem yeşili hemde kozmopolit yaşamı bir arada bulunduran kent anlayışıdır. İstanbul için çok üzülüyoruz tabi çünkü ne eskiyi ne de yeşili koruyabilmiş kozmopolit bir kent olmaktan çıkıp koca bir köy haline gelmiştir. Fakat şehir romantikleri hala umutludur ve sevdiklerinden öyle kolay kolay vazgeçmezler. Şu meşhur Parisien’ler yani Parisliler işte Şehir romantikleridir. Onların çoğu zaten ya Fransız değildir ya da öyleyse bile olmayanlar gibi ‘Ben Parisliyim.’ cevabını verirler. Kendi yaşam tarzları, stilleri, zevkleri vardır ve hangi milletten oldukları da burada önemsizdir. İşte diğer şehir romantikleri de muhtemelen size İstanbulluyum, New Yorkluyum, Londralıyım gibi cevaplar vereceklerdir. Mesafeli iletişimlere yani borçlu çıkmayacağı konuşmaları severler. Yani kent kültürünü benimsemiş insanlar olarak tanımadığı insanlara ‘günaydın’, ‘merhaba’, ‘iyi günler’ gibi selamlaşmaları severler. Çünkü fazla samimiyet yaratmayacak dialoglardır ve başkalarına hesap verme gibi bir bağlatı da yaratmaz. Bu şehirlerin getirdiği özgürlüktür işte ve doğal olarak özellikle kadınlar için daha anlamlıdır.

Şehir romantikleri yaşamı neden sevmemiz gerektiğini görmemizi sağlarlar. Yaşamdan, sanattan, insanlardan keyif almayı öğretirler. Sizin de etrafınızda gizli romantikler var. İşte buradan bir tanesi itiraf etti...