18 Aralık 2009

Yaz dedi..

3 yorum

Bu yazının bir özelliği yok canım. Herşeyden biraz olacak sanırım. Bakalım..

Her yerde, her blogda yılbaşından, yeni yıldan ne beklediklerini yazıyor herkes. Ben o kadar çok şey istiyorum ki listenin ucu gözükmüyor. Ama ilk kez gelecekle ilgili bir dileğim yok. Hayalini kuramıyorum bile. Bu haziranda mezun olacağım ve inanılmaz tırsıyorum. Aslında daha çok mezun olmak yada çalışmaktan değil de daha çok bundan sonra ne yapacağımı bilememekten.. Master yapmak istiyorum yurtdışında ama bu konuda bir alan belirlemek benim için o kadar zor ki.. Hani geri dönüşü yok gibi birşey ve ben hangisi bana uygun hangisiyle mutlu olurum bilemiyorum. Çünkü bu hem hangi ülkeye gideceğimi hem de geleceğimi inanılmaz etkileyecek. Tüm bunlara rağmen ben bu konularda hiçbir araştırma falan yapmıyorum o da ayrı konu. Niyeyse...

Akışkan çikolatalı TUTKU yiyorum hem de Bitter!!

Yiyoorum yiyoorum ama zayıf kalıyorum. Valla kimseyi kızdırmak için değil Daddy'nin DNAlarına teşekkür ettiğimden. Bu aralar 47(!) olsamda yakın zamanda 45e geri dönülecektir.. Seviyorum böyle olmayı.

0z-T Sims3'e başlamış. Ben hala 2deyim fekat okul-proje-ders durumları yüzünden bilgisayardan silmek zorunda kaldım zira bağımlılık yapıyor. İçten içe bayıldığım ama çocuk oyunu ooo diye bıdı bıdı yapan insanlar yüzünden suçluluk duyduğum ve gizlice oynadığım canım Sims'i meğer herkes oynuyormuş da belli etmiyorumuş! Pislükler..

Sevgili kendi piposunu yapıyor. Dremelimi verdim güzelce yapsın diye. Nefis oldu freze olmasaydı yapazdım dedi. Birşey değil sevgilim dedim bende..

Dün akşam Taksim Urban'da nefis bir akşam geçirdik. Kızlar, Martini Bianco, Archers..
Mümkünse 2 haftada bir.

Yarın akşam yine rutin olması hayaliyle konuşulan bir B-R-J gecesi yapılacak ve ben yine çay demleyeceğim..


Yaz dedi yazdım. Bir de son cümlem olsun bari.

Sevmesini, hayattan zevk almasını bilmiyorsan bi halta yaramazsın!

29 Kasım 2009

Vintage

3 yorum


Şeymel'den aldığımız vintage çanta.. Vitrindeki mankenin üstündeydi. İyiki çıkarttırıp bakmışız.




Hiçbir defosu yok, dana derisi ayrıca kendi cüzdanı ve not defteri var. Birde not defterinin arasından çıkan sahibinin vesikalık fotoğrafı..

26 Kasım 2009

Dinlemiyorum.

2 yorum

Yazamıyorum depresif cümleler kusura bakmayın. Farkındayım bunlar seviliyor. Herkes bir hüzünlü, herkes sorunlu, herkes zorda.. Anlamlı cümleler ağzımdan dökülüyor sadece kalemimin ucuna ulaşamıyor.

Karşımdaki günün farklı saatlerinde farklı yerlerde değişse bile ifadeleri değişmiyor Bakışlar hep aynı.
Sen ne düşünüyorsun? Fikrimi soruyor. Düşünmüyorum ne demem gerek ne dedim diye. ama işe yarıyor. Önemli şeyler söylemişim meğer. Akılda kalıyor. Bana bunu sölemiştin. Unutmadım. Ne kadar doğru... Seviniyorum. Boş hissediyorum çünkü. Yapmıyorum hiçbişi, istemiyorum. Oturup izliyorum sadece boşa geçen zamanlarımı. Biraz daha harcıyorum. Nasıl olsa değişen birşey yok.

Canım sıkılıyor bu insanlardan. Bulamıyorum hiçbirini ne zaman arasam. Tam o zamanlarda, ihityacım olan zamanlarda
Ben her zaman burdayım. Ne zaman istersen. insanlarını arıyorum. Meşgul tonunu duyuyor kulaklarım sadece.

Ne kadar yalnız olduğumu tekrar anlıyorum. Boş kalabalığı, kuru gürültüleri duyuyorum. Tüm hayat böyle geçicek işte. Ben hep birilerinin yanında durucam ama istediğimde kimseye ulaşamayacağım.

Diğerlerini gördüğümde söylenip yakınacaklar etraflarına. Bir onlar problemli, hayat sadece onlara zor çünkü. Onlar büyüyor ben olduğum yerde kalıyorum sanki. Üzülmüyorum artık sadece canımı sıkılyorlar. Etrafa yeterince eğlenceli ve sorunsuz göründüğümü düşünüyorum. Sıkıldığımı belli ettiğimde bende bir sorun olduğunu sanıyorlar ama üzgünüm. Artık sıktınız. Bunalım hallerinizden çıkınız. Kendi kendinizi inandırıyorsunuz bunlara sadece. İyisin, hoşsun, hayatında herşey yolunda. Zaten birşey de olmasın. Normal olan o!

Bahane yaratmayın lütfen. İcraata geçin, gösterin, çaba harcayın. Bahanelerle laf kalabalığı yapmayın. Bu tekrarladıklarınız insanı kırıyor sadece. Kimse aptal değil biliyorsunuz. İnandırıcılığınızı kaybettiniz.

İnsanı kaybetmek kolay, kazanmak zor.

Al işte. Bunalım yaptım. Mutlusundur. Yazdım bir tane oku şimdi güzel güzel. Böyle yazınca anlam yükleniyor söylenenlere çünkü.

Ne kadar anlamlı söylediklerim dimi?

23 Kasım 2009

Lov her!

0 yorum


Bayılıyorum bu kadına yaa!! İnanılmaz karizmatik. Ne giyse çok yakışıyor. İdolüm!! Kaçırmamışlar yine kendisini. StockholmStreetStyle'da kendisi...

18 Kasım 2009

Aklımda

0 yorum

Yine ardı arkası gelmeyen birbiriyle alakasız düşünceler içindeyim. Hiçbirinin birbiriyle alakası yok. Kopuk, dağınık, yorucu, sıkıcı, gerekli, gereksiz...


Proje proje proje.. Aklımdan hiç çıkmıyor ki tabi en önemlisi. Ne yapsam, nasıl yapsam, eskiz, modelleme, cuma ders, hoca, sunumlar.. Bitmek bilmiyor ama başlayamıyor da. Nedense bir türlü doğru düzgün çalışmadım. Çok mu sıkıldım artık ne?..

Ellie.. Bazen çok yoruyor beni. Seviyorum biriciktir. Yalnız kaldık zaten ne yapsın arıyor işte. 5 dakikada bir olunca biraz sıksa da kıramıyorum. Bir de projesi yok mu.. Neyse ki bitti. Maşallah ben yaptım nerdeyse ya neyse daha bilmiyo çocukcağız.

Ah ahh.. Sevgilim. Sevdiceğim. Bebeğim. İnanılmaz tatlı seviyorum işte leyynn. Cumartesiyi bekliyoruz. 3 yılımız doluyor. Hadi bakalım..

Aldığım okumadığım ve onları yeni çıkanlarla, almak istediklerime bakıp aldattığım kitaplarım. Bir okusam. Hepsi yarım yarım.

Annecik-Babacık.. Onlarla hep bi sorun hep bir problem. Bitmek bilmez, nasıl olduğunu anlamadan düzelir, tuhaf bir ilişki.. Onlar iyi de şimdi bir de diğerleri eklendi. Kardeşi, yengesi, annesi, bıdısı budusu.. Canımızı sıkıyolar. İstemiyoruz işte hıh!

Auff Pauf. Afra Tafra. Takıntılıyım, merak ediyorum, kıyaslıyorum işte onla. Bi tane ( ) var işte. Hem sinir oluyorum hem kendime benzetiyorum işte daha çok meraklanıyorum inceliyorum napiyim. Sorunluyum şu konuda.. Yine öne geçti. Scor şimdilik 1-0

Çok iyi evlat oldum valla. Bir bayan olarak çok eksiğim var. Birşey alırken artık suçluluk duymicam kusura bakmayın. Ciciler biciler alcam bakalım. Ne alsam, onu mu bunu mu diye düşünüp duruyorum. Bu bile yorucu!! Hımm almalıyım bir an önce ki beraberlik olmalı en azından. Eksik kalamam.

Arkadaşları düşünüyorum. Acaba neler yapıyorlar? Nasıllar? Akıllarına geliyor muyum? Geliyorsam niye aranmıyorum? Ben artık aramaktan birileriyle bişiler yapmaya çalışmaktan cidden sıkıldım. Madem görmek istiyosunuz beni çaba gösterin biraz aaa!! Lafta kalınca sinirleniyorum. Zaten artık onların da bir anlamı olmuyor benim için ya neyse..

En azından Brucchino ayarlama yaptı bakalım. Cuma akşamına toplancaz kızlarla fekat malesef çok içemeyeceğim artık göbek çıksın istemiyorum.

Sevgili birkaç gündür söyleniyor gerçi çok zayıfsın diye. Ayva göbek olsunmuş. Allahım yaa!! Ama pratikte niyeyse zayıfları beğeniyor! Üstelik azıcık yanlarım çıksın hemen aaa kilo almışsın!!! Yok canımm zor biraz. 39 kilo kalcam baane:P

Turkcell'den topluca nefret ediyoruz artık! Hangi tarifeye geçsek olmadı. Tutturamıyor bir türlü. Sölediklerini de yapmıyor. Anlamıyoruz ki o kontürler nasıl zırt diye bitiveriyo!! Yalancı bunların hepsi. Ne kampuscell zımbırtısı ne süper tarife. Yok öyle bişi katiyen. 3 saniyede 10 kntr gidiyor. Birde şu internet olayı yok mu. Gööya ücretsizdi şerefsiz 50 konturümü yedi! -28 nasıl bi kontürdür anlamıyorum...

Çalışmam lazım ama yapmıyoğumm ama yapacağımm malesef. Yarın gezcem madem yapalım bişiler...

Bunlar son zamanlarda aklımda işte. Hade kaçtım ben.

Ciao!

15 Kasım 2009


Son bi kaç gündür kaza haberleri alıyorum. Bi tane de sevgilimden geldi bugün. Genç bir kadın, kurtulamamış. Sevgilisine daha söyleyememişler, burada değilmiş falan.. İnanılmaz üzüldüm. Başımıza her an bişi gelebilir işte. Yarın ne olacağı belli değil diyip duruyoruz ama öyle hareket ediyor muyuz? Yaşamda en önemli şey sevdiğinle birlikte olmak, onunla vakit geçirmek diye düşünüyorum ve hep de bunu yapmaya çalışıyorum, gayret ediyorum. Büyürken, çalışırken, okurken, koştururken bunları unutuyoruz ama sevgilin yanında koltukta uzanırken yaptığım herşeyin bir anda ne kadar gereksiz olduğunu ve bütün gün sadece bunu istediğimi fark ediyorum.


Umarım bunları kötü haberler duymadan daha sık hatırlarız sevgilim. Seni çok seviyorum.

12 Kasım 2009

Jelibon

0 yorum

Tam da böyle olsun istiyorum. Okumam yerim ben onları!!

10 Kasım 2009

Saygı!

0 yorum

İnsanların düşüncesi ne olursa olsun bugün bu büyük önderi anma günüdür. Farklı düşünüyor olsanız bile orada burada rahatça konuşmanıza olanak sağlayan, bu özgürlüğü tanıyan yine aynı kişidir ve saygıyı hak eder!

Bu kadar mı kolay herşey? Bu kadar açıkça unutturmaya, umursamamaya, rahatça davranmalarına ne zaman izin verdik? Eskiden 10dakika olan saygı duruşuna 2 dakika bile dayanamıyorlar!

Sirenler çalmaya başladığında yoldaydım. Arabayı durdurup indik ve saygı duruşunda bulunduk. İnsanların çoğu evet yaptı fakat arabasından inmeyi bırakın yerinde duramayan taksiciler, kendini bilmez bazı insanlar ilerlemeye çalıştılar. Nasıl bir mantık onu da çözemedim. Önündeki arabalar dururken bu nasıl mümkün olacaksa.. Metrobüsler bu konuda çok rahatlardı tabi. Tam tersine kamu araçlarının daha dikkatli davranması gerekmez miydi?? Ama hayır! Metrobüsler maşallah vızır vızır geçtiler.

Peki bayrakların yarıya indirilmemesi!! Birçok yerde bunun bile yapılmadığını fark ettiniz mi?!

Hadi ama bu kadar da olmaz!

9 Kasım 2009

Oysho!!

5 yorum

Yaa ben daha önce niye keşvedememişim ki?? Sadece pijama ve iç çamaşırlarından ibaret diye takılırdım fekat kısa bir süre önce favori mağazam ilan ettim. Tabiki Zara'dan sonra... Heryerde aradığımız kareli gömlekler mi dersiniz, her türlü beyaz tshirtler mi, çiçekli tshirtler çantalar, harika babetler, örgü hırkalar, yağmurluklar..

Renk tonları, modelleri hepsi ayrı güzel. Hangisine bakcamı şaşırıyorum yaa... En beğendiğim özelliği ise çalışanları. Bayıldım resmen. Bu kadar yardımcı olan, insanı rahatsız etmeyen, güven veren başka bir yer görmedim. Hiçbiri kendini beğenmiş ukala değil gerçekten çok iyiler. Sırf onların hatrına giderim yani=))

Uzun zamandır aradığım pamuklu tshirtümü aldımm.. Üstelik minicik bi cebi var ve iç astalı mavili. Çok sevimli. Kareli gömlek de gayet kaliteli. Zara'dakilerden çok çok daha ucuz üstelik.

Yarın giyerdim ama 10 Kasım. Siyah giyinmek gerek malum...

8 Kasım 2009

shopshopshop

0 yorum

Eveett bu cicileri aldım işte.. Siyah kot 19.90TL diğer ikisi 24.90TL. Mavi boncuk kolyem de 7TL. Çok sevdim bunları=)))

Tabi beden bulmak zor. Kotlar 32 beden ama bana
oldular. Esniyolar baya yani. Sonra bollaşınca daraltmak zorunda da kalmam böylece.







Daha bir sürü tshirt falan v
ardı ama onlar büyük bedendi ve üstümde katiyen dökümlü duruyo alırım yinede gibi bir düşünce yaratmadılar.


Onları es geçip aksesuarlara baktım fekat kolye küpe yüzüklerde genelde defolu, bi tuhaf. İnceleyip almak gerekiyor. İndirim hala devam ediyor hergün daha fazla ürün koyuyorlarmış zaten. Arada gidip yoklamak gerek...

2 Kasım 2009

lov Topshop!

0 yorum

Off Topshop indirimini kaçırmayın sakın!! Diğer şubelerini pek bilemiyorum ama Nişantaşı'nda deli şeyler var. 19.90 ve 24.90 TL'ye kot aldığımı söylesem... Resimlerini çekip koyarım buraya. Çok cici şeyler=))

25 Ekim 2009

V3 - E71

0 yorum


Hayat kadar ince hayat kadar keskin!


Bir zamanların en karizmatik telefonu, cep telefonu için manasız fazla olan 4 yılımı geçirdiğim, haşat ettiğim sevgili telefonum. Seninle bunlar son günlerimiz, son saatlerimiz. Buna beni sen mecbur ettin, kafayı yedin, her yerin çizikler içinde kaldı, iğrenç oldun. Her ne kadar özel hayatımla ilgili her haltı bilsen de artık miladın doldu. Sana veda ediyorum bebeğim.






İşte bu da yeni bebek. Kavuşmama az kaldı. Levdumas tavsiye etti. Sevgili ve kerry beğendi. Ellie'yle telefon kardeşi olcaz. Auff gelsin artık sıkıldım!...

20 Ekim 2009

HOME

0 yorum

Herkesin izlemesin gereken muhteşem bir belgesel. İnternette her yerde videosu var zaten. 54 ülkede çekim yapılmış ve 3 yıl sürmüş. İnanılmaz bir çalışma. İzlerken bütün görüntülerin gerçek olduğuna inanamıyorsunuz. 3d animasyon falan olduğunu yada bu görüntülerin dünya üzerinde var olmadağını düşündüren görüntüler var. Muhteşem bir güzellik ve harika bir akıcılıkla gösteriliyor. Görüntüler akıp giderken dinledikleriniz sizi derin düşüncelere sevk edicek. İzleyin mutlaka.

13 Ekim 2009

Jeep var far yok ya da sen bilmiyosun!

0 yorum

Ne diyodum? Hee Çıralı'ya doğru sevgiliyle yola çıktık. Tıngır mıngır gidiyoruz. Çıralı'ya az kalmıştı bi baktık hava kararıyor. Neyse vardık Yanartaş'a. Bilet kesen amcam fener almicak mısınız dedi bizde öğrenciyiz ya "ı ıh bide ona mı para vercezz" dedik. Tuhaf tuhaf baktı bize. Neyse dağa çıkmaya başladık bi yan uçurum, taşlara takılmadan gitmeye çalışıyoruz. Hava kararmasın mı!! Sıçtık dedik nasıl döncez. Sevgiliye "yukarı az kaldı çıkalım orda illaki birileri vardır onların feneriyle döneriz" dedim. Ama bitmek de bilmiyo kalp krizi geçiriyorum sandım. Bale falan nerdeee koşmak dağ tepe çıkmak nerde. Katiyen kondisyon falan fişman yokmuş meğersem. Neyse çıktık yukarı insancıklar var. Bizde dinlendik biraz. Sonra aklıma dijital makinemin yanımda olduğu geldi. Üstümde de bembeyaz bi sweatshirt var. Yaklaştırıp beyaz bi foto çekti. Ve ta taaa karşınızda dandik fenerlerden daha parlak bir ışık! Ne akıllı kadınım diyerekten aşağıya iniyoruz ama ona rağmen inanılmaz zor. Yol dümdüz aşağı inmiyo tabi bi sağa bi sola kıvrılıyo. Valla onu göremez de düz devam edersen hooop uçuruma. Zar zor aşağı inmeyi başarıp kendimizle gurur duyaraktan arabaya koştuk. Hemen dönelim çok yorulduk diyoduk kiiii. Arabada bi baktık sadece kısa farlar yanıyo!! Hemde gece karanlığında. Sıçtık yani. Kısalarla yavaş yavaş gitmeye başladık bizde ne yapalım. Daha Çıralı'dan çıkıyoruz hoop onlar da sönmesin mi?! Sevgili sağ sinyali yaktı mecbur bi onun ışığı bi de nadir bulunan yol lambası da dağ yolunu çıkmaya başlicaz onlarda olmicak. Ama o akşam şunu anladım ordaki insanların bir tanesi bile yardım sever değil. Salak arabaların hepsi vızzt vızzt yanımızdan geçip durdular. Bi tanesi de durup da bi problem mi var diye sormadı. Çok kötü bi durumdaydık neredeyse hiç ışık yokken dağ yolunda bi tarafı uçurum virajları tırmanmaya çalışıyoruz. Baktık yetmiyo ben fotograf makinesini çıkardım. Yolun fotosunu çekiyorum onun flaşıyla sevgili biraz gidiyo böyle böyle yarım saatlik yolu 2 buçuk saate gittik. Bi de o haldeyken yağmur yağsaydı ne olurdu bilmiyorum. Yolun kaygan olmasına mı kafayı takardık, çalışmayan sileceklere mi yoksa ıslanıp önümüzü göremeyip döndümüzde zaatüre olcamıza mı..

Olimpos'a geldimizde saçlarım kökten uca yağ içindeydi. Şimdi okurken komik geliyor ama sevgili çok kötü olmuştu. "En kötü ihtimalle arabayı kenara çeker Bruchino'yu ararım gelirler bi şekilde almaya" dedim ama sevgilinin telefonu yoktu ve benimki de bitmek üzereydi. Zaten o anda çok da mantıklı düşünemiyosunuz. Yine de çok sakindim. Ben öyle olmasam çok fena olurdu herhalde. Jeepi kiraladığımız yere gittik hemen dönünce. Atarlancaz böyle "başımıza neler geldi bi bilseniz! Uzunlar yanmıyor bütün yolu böyle geldik" diye başladık anlam veremediler. Sonra adam paspasın altında sivilce gibi bi düğme gösterdi ayağınla basıyomuşsun da yanıyomuş. Ulan ben bunu kristal küremle mi öğrencem niye baştan söylemiyosun! İçimizden küfrede küfrede bıraktık arabayı hemen. Ben diyorum ki arabayı uzaktan incelemek olmaz tamam da kiralama şirketi falan neyse işte ne nerde bi zahmet anlatıversin insanlara!

12 Ekim 2009

Tatil Matil..

0 yorum

Okul, dersler, entrikalar tam gaz başladı. Ama ben hala şu tatil maceramı anlatamadım. Şimdi efendim tatile Olimpos'a gittim. 4-5 günlük de olsa her gün yağmur da yağmış olsa nihayetinde İstanbul'dan uzaktım, sevgilim yanımdaydı ve tatildeydim. Deniz kokusu, taze gözleme, efes fıçı bira, sevgilimin öpücükleri.. Daha ne olsun ki zaten.

Şimdi malesef iyi reklam yapamicam ama Yakamoz Pansiyon'da kaldık ve malesef doyamadık! RC'den öğrendiğim kadarıyla diğerlerinde yemekler süpermiş. Bizimkisini ise şöyle bir akşam ki yemek çeşitleri ve servisiyle örnek verebilirim. 2 tane masa yan yana konulmuş üzerinde de sırasıyla pilav, kuru fasülye, patlıcan salatası, çoban salata, sigara böğreyi. Sanırım bu kadardı. 3 kişi de dizilmiş başına. Bir tabak alıyosun pilavla kuru fasülye ok koyuyo tabağa. 2 kadın romen midir nedir zaten doğru düzgün türkçe bilmiyo bi de üstüne tabakta nereye ne konulur onu da akıl edemiyorlar resmen! Patlıcan salatasını bunların yanına (üstüne doğru kaydırarak) koyuyor. Diğer salak da bakıyo pek yer yok salatayı kuru fasülyenin üstüne boca ediyor. Sonra diğer salak geliyo bakıyo ki tabak taşıcak sigara böğreyini patlıcan salatasının üstüne koyuyor. Karşınızda bulamaç halinde akşam yemeğiniz!! Nasıl olsa mide de karışacak dimi ama..

Buna pek takılmayıp keyfimize bakıyoruz tabi.
Akşam çardak altında oturup içkilerimizi, kuru yemişlerimizi, çekirdeklerimizi ve ballı backwoods alıp derin sohbetlere dalıyoduk. İyiydi hoştu da bi de akşamları soğuk olmasaydı. 2 yıldır gittiğimiz yaz tatillerinde üşüdük malesef=( Ne zaman oturup dinlensek hava mükemmel. Hadi denize gidelim dediğimiz anda ise deli gibi yağmur yağmaya başlıyodu. Şanssızlık işte. Bizde değişik bişeyler yapalım dedik sevgiliyle. Gidip jeep kiraladık. Bütün gün bizim olcaktı ertesi sabaha kadar ve sadece 75TL. Süper! Bizde sabahtan yola çıktık gezmeye başladık. Adrasan, Kumluca, Finike falan derken baktık acıkıyoruz geri dönelim dedik. Jeepi kiraladığımız yerde Ulupınar'da yemek yemeye gidin diye tavsiye etmişlerdi. Bizde oraya doğru yola çıktık. Tam vardığımızda yine yağmur bastırdı. Arabanın da üstü kapanmıyo branda falan yok. Bizde araba yıkama gibi bi yer vardı oraya park ettik koltuklar ıslanmasın diye. Bir Güzel yemeğimizi yedik efendim. Sonra pansiyonumuza geri döndük fekat o da ne Bruchino kusuyo falan mideyi üşütmesin mi!! Ona nane limonlar falan baktık ettik uyuttuk. Sonra sevgili bana "saat daha erken Çıralı'ya gidelim Yanartaş'ı görmeden dönmiyelim" dedi. Bende "tamaaaam" dedim tabi. Tebi bilmiyoruz ki ölümle dans/ hayatının macerası türünde bi hikayem olcağını...

Valla çok uzun diğerinde anlatcam.

1 Ekim 2009

Sonunda!

1 yorum

Oh be sonun da kendime blog teması yapabildim. İnsan bi türlü beğenemiyo valla.. Bende oturdum kendim yaptım...

26 Eylül 2009

Gel-dim.

0 yorum

Tatile gittiiimm geldiimmm.. Sıcak ama yağmurlu Akdeniz'in tadını çıkarttık sevgiliyle. Unutamicamız "adventure" yaşadık sevgiliyle "Daha çok gencim. Ölmek istemiyorum" diyip durdu kendisi.=)) Off uzun yazasım yok sonra anlatırım.

Later.

10 Eylül 2009

Kıskançlık, Nefret, İhtiras, Chanel!

2 yorum

Biri şu çocuğu ve ona bu çantayı veren ailesini dövsün lütfen hatta azını burnunu dağıtsın!!! Tipe bak gıcık şey.

Deadline?

0 yorum

İş yerinde sıkıcı bir günün ortasındayım. Mıc mıc'lar arada yine sinirimi bozuyorlar biraz dengesizler ve ben buna katlanamıyorum. Aralarında konuşup takılıyorlar, işle ilgili yapmamız gereken şeyleri bana söylemiyolar ben ancak onlar kendi aralarında konuşurken bişeyler çıkartıyorum da yapıyorum bir de kalkıp dün gelemediğim ve bana boş işler verilmediği için sen zaten hazırladın kendi yaptıklarını yok bilmem ne tarzında akılları sıra laf sokuyorlar. Başımdan savıyorum ve konuşmyorum tabi ama o zamanda yine sessiz canı bişeye sıkkın insan oluyorum. Varsın olsun bana bulaşmasınlar zira iyice canım sıkılıyo bunlardan. Yakında biri gidecek diğeri yalnız kalıcak o zaman bana iyi davranmak zorunda işte... Evet fark ettim hep sıkılıyorum diye yazıyorum ama iş yerinde kim eğlenir ki?

Şu hafta hep sinir şeyler üst üste geldi zaten. Süper tırnaklarımdan 2si kırıldı. Bi tanesinin kırılması imkansızdı hatta Nuriş öyle iddia edio ve bayılıyordu buna rağmen pembe yerinin tam ortasından nasıl kırılabilir acaba??!! Bruchino ve sevgiliyle beraber tatil yerleri bakıyoduk ama her yer mi pahalı olur yada iğrenç olur acaba?? Lanet ettim öğrenciliğimize o an. Sonra bi de şu yağmur ve "kötü hava şartları" var. Bütün her yerde birden nasıl yağmur başlar acaba?? Antalya, kıbrıs, eylül tatil sonu falan demeden.. Hayal kırıklığı had safhada yani. Sevgili Bruchino'muzun doğum günü geldi çattı ama bu havada ne yaparız o da belli değil. RC'den de haber yok bu aralar hastalıklarla mı ne boğuşuyomuş bilmiyorum iyi olunca aricaktı yanlızmış bide=(( Bayramdan hemen sonra okul da açılıyor. İyi mii kötü mü bilemiyorum. Hem sıkıldım biraz hem de daha tatil yapamadığım için istemiyorum ama en azından Ellie'yle Mgiciki'yle ve biricik sevgilimle daha sık görüşcem ona seviniyorum.

Herşeye rağmen daha mutlu olduğum gerçeği de var tabi. Bunun nedeni elbette ki biricik sevgilim. Varoş muahbbeti yapmicam ama Allah bozmasın yani:p Aramız çok iyi çok mutluyuz bi de tatil yapabilsek keyfimiz tam yerine gelcek ama bakalım.. Telefonun her çalışında yada her kapattığımda sırıtıyorum ve özledim yaaa diye kendimi sağa sola atıyorum=)) Cumartesi buluşmalarımız bu yazın klasiği oldu artık tabi ama okullar açılınca o da değişecek. Dersler, iş güç falan derken umarım vakit ayırabiliriz birbirimize. Bak yine özledim işte onu sabah mesaj attı bıcır bıcır konuştum onla bende. İşe gitmicem sende gitme dedi ama malesef bu güzel teklifi reddetmek zorunda kaldım. Off affra tafraa!
Etrafımda insanlar dolanıp duruyor bense masama gömülmüş bişeyler yazıyorum. Pek işim yok yada ben yokmuş gibi davranıyorum yada bilmiyorum acelem yok sanırım. Yoruldum, sıkıldım ve gitmek mi istiyorum? Evet. Bir sıkılıyorum yazısı daha eklendi. Neyse ben biraz balıklarımı besliyim bari...

4 Eylül 2009

Bekle.

0 yorum

Yine canım sıkkın 1-2 gündür. Niye böyle oluyor bilmiyorum. İçim sıkılıyor ve ben her seferinde hiçbir şey önemli değil ben önemliyim takılma, canını sıkma, olmuyosa da olmuyo diyip duruyorum ama sevdiğinle aran böyle olunca insanın içi parçalanıyor. Aynı umursamaz tavırlar aptal telefon konuşmaları işte... Haftasonu gelse de görsem sevgiliyi o zaman anlarım yine ilişki salak bi yöne mi gidiyo diye. Sıkılıyorum çok ama elimden sadece beklemek geliyor. Katlanamadığım, nefret ettiğim bekleyiş, birini ya da zamanı beklemek, işkence etmek....

1 Eylül 2009

Urban Romantic?!

0 yorum


Şehir romantikleri kimdir? Nasıl insanlardır? Diye sorarsak eğer bu insancıklar keyiflerine düşkündürler, dünya nimetlerine ve sanata karşı zaafları vardır ve hayata karşı meraklıdırlar. Sanat, tarih, coğrafya, edebiyat, sinemadan bilim kurguya kadar yayılan çok geniş ilgi alanları bulunur. Festival, konser, sergi, workshop, seminer gibi etkinliklere katılırlar katılmasalar bile ne nerde ne zaman onlardan sorulabilir. Aylık etkinlik ajandası gibilerdir. Gördükleri yada duydukları bir etkinliği mutlaka bir yerlere not ederler. Şehir romantiklerinin bu fazla ilgileri zamanla bağımlılığa dönüşür. Yani dünyayla ve insanla oldukça ilgili meraklı kişilerdir. Şehir romantikleri hangi işi yaparlarsa yapsınlar yakınılan, sevilmeyen, kaçma isteği uyandıran büyük şehirlere karşı sevgi ve büyük bir çekim duyarlar. Hani herkesin utandığı ama yapmaya devam ettiği şeyler vardır ya, eski moda bir filmi ard arda izleyebilmek, ayıplanacak bir şeyi zevkle yemeye devam etmek ya da etrafımızdakilerin dalga geçtiği bir şarkıyı tek başımızayken dinlemek. İşte şehir romantiklerinin bu sevdası da aynen bunlar gibidir. Herkesin nefret ettiği o şehirlere aşık olmak, vazgeçememek ve bunun getirdiği o nadir insanlardan biri olmanın gururu aynı zamanda utancı.

Şehir romantikleri şehirleri sever diyorsak da hepsini değil elbette. Onlar gerçek anlamda metropolleri severler. Çünkü bu şehirler aktif, yaratıcı, uyumayan ve sürekli insanı besleyen şehirlerdir. Bu sevdalı insanlar duygusal, detaycı, iehirde büyümüş ve büyük kentlerin çeşitliliğine aşık insanlardır. Büyük şehirleri sevmek zordur zaten sonradan olacak birşey de değildir. Ya sever ya da nefret edersiniz. Şehir romantikleri bu pislikten, gürültüden, kalalıktan, trafikten hiç mi yakınmaz sanıyorsunuz. Tam tersine en çok onlar şikayet ederler aşık oldukları bu kentin kötü huylarından. Fakat bu sevdalarının sevam edebilmesinin nedeni ne kadar yoğun olurlarsa olsunlar kendilerine o 5 dakikalık keyfi ayırırlar. İstanbul ise bu şehir Boğaz’da çay, Paris’te ise bir kadeh kırmızı şarap, Roma’daysa bir kahve, Londra’da sıcak çikolata, Viyana’da bir bira molası verirler ve kendi kendilerine o şehri neden bu kadar çok sevdiklerini işte o zaman tekrar hatırlarlar.

Peki bunlar hep beton sever mi derseniz tabiki de hayır. Doğaya bayılırlar fakat birkaç günlük. Onların ellerinin altında sinema, tiyatro, bale, konser, festivaller olmalı. Bir tarafta kafeler, barlar, müzeler varken diğer tarafta parklar, ormanlar isterler. Metropol dememizin nedeni bu zaten. Çünkü gerçek metropollerde hem modern hem de eskiyi hem yeşili hemde kozmopolit yaşamı bir arada bulunduran kent anlayışıdır. İstanbul için çok üzülüyoruz tabi çünkü ne eskiyi ne de yeşili koruyabilmiş kozmopolit bir kent olmaktan çıkıp koca bir köy haline gelmiştir. Fakat şehir romantikleri hala umutludur ve sevdiklerinden öyle kolay kolay vazgeçmezler. Şu meşhur Parisien’ler yani Parisliler işte Şehir romantikleridir. Onların çoğu zaten ya Fransız değildir ya da öyleyse bile olmayanlar gibi ‘Ben Parisliyim.’ cevabını verirler. Kendi yaşam tarzları, stilleri, zevkleri vardır ve hangi milletten oldukları da burada önemsizdir. İşte diğer şehir romantikleri de muhtemelen size İstanbulluyum, New Yorkluyum, Londralıyım gibi cevaplar vereceklerdir. Mesafeli iletişimlere yani borçlu çıkmayacağı konuşmaları severler. Yani kent kültürünü benimsemiş insanlar olarak tanımadığı insanlara ‘günaydın’, ‘merhaba’, ‘iyi günler’ gibi selamlaşmaları severler. Çünkü fazla samimiyet yaratmayacak dialoglardır ve başkalarına hesap verme gibi bir bağlatı da yaratmaz. Bu şehirlerin getirdiği özgürlüktür işte ve doğal olarak özellikle kadınlar için daha anlamlıdır.

Şehir romantikleri yaşamı neden sevmemiz gerektiğini görmemizi sağlarlar. Yaşamdan, sanattan, insanlardan keyif almayı öğretirler. Sizin de etrafınızda gizli romantikler var. İşte buradan bir tanesi itiraf etti...

27 Ağustos 2009

Urban Romantic and İstanbul.

26 Ağustos 2009

Tatil mi?

0 yorum

Tatil vakti çoktan geldi de geçiyor. Çok yoruldum ve sıkıldım artık. Az kaldı biliyorum ama yine de sevgiliye tekrarlayıp duruyorum.

J: Sevgilim tatile gidelim artık kaçalım burdan.
S: Tamam hadi cuma günü gidiyoruz. Haftasonu kaçamağı yapalım.
J:?!
S: Ok. Bayram tatili de olur.
J: Seviyorum seni. Öpücük.

25 Ağustos 2009

Bir ev bir RC bir mazi

2 yorum

Bu hafta sonu da süperdi. Kızlarla toplandık (ne çok seviyorum böyle söylemeyi yaşlanıyo muyum yoksa?) ve bu sefer bizim evde değildi. Haha baya komik biliyorum ama benim için ilk kez oluyo maalesef. Bu yaşıma gelmişim, bir yıl sonra mezun olacak olan bir yetişkinim ama işte.. Neyse konu şimdi bu gerzeklik değil. RC ile beraberdik yine. Konuştuk, konuştuk, bana mutluluğunu anlattı. 7 yıl önce konuşurken, yine bir şeyler anlatırken de böyle miydi acaba diye düşündüm. İzledim onu uzun uzun. Değişti dedim eski heyecanlarıyla kıyaslanamaz. Gözlerinin içi gülüyor derler ya onda tam da bunu görüyorum işte. Salak salak sırıtarak konuştuk. Sarıldı bana mutluyuz dedi. Bu zamanları o kadar uzun zamandır bekliyorduk ki. Şimdi yine çok yakınız. Tam 8-9 yıl önceki gibi, arada hiç kötü günler geçirmemişiz gibi. Önemliyiz ve böyle kalmalıyız. Zaman geçtikçe böyle olması gerektiğini çok daha açık bir şekilde görüyoruz.

Küçük mutlulukları birlikte paylaştığımızda tadı daha farklı geliyor işte. Odasına gidiyoruz ve benim çocukluk fotoğraflarımı çıkartıyor. Bak diyor sakladım sarılıp öpüyorum onu. Gülüyoruz o zamanki halimize ne kadar değişmişiz, böyle daha iyiyiz o zaman ezik miydik ne?:P Ben de o da sevgilinin resmini çıkartıyoruz. Resimler elimizde birbirimize bakmadan konuşmaya devam ediyoruz. Sonra ne yaptığımızı fark ediyoruz gülmeye başlıyoruz. Komik gözüküyoruz ama aşk böyle bi şey zaten boşver diyorum. Telefonlarımız çalmıyor. Hala uyuyordur 5 olsun öyle arar diyoruz sanki anlaşmışlar gibi. Telefonlar arada çaldığı zamansa zerimizden zıplıyoruz her defasında. Bir o bir ben. Sonra küfrediyoruz bi avea’ya bi turkcell’e. Sonra planlar yapmaya kaldığımız yerden devam ediyoruz. Arkeoloji Müzesi’nde çizimler, İstanbul Üniversitesi’nde yemek, Balat’ta kahve, Montreal’de tekila, Terkoz’ta alışveriş, İstanbul Modern’e ücretsiz giriş, Mimar Sinan’da çay, Kahve Dünyası’nda kavun frozen, Bahçeşehir Üni’de internet, Beşiktaş’ta Alien. Bunlar bu yıl yapılacaklardan bazıları ve rutin olmaya adaylar. Bu yıl hayatımız düzene girdi artık bunları yapabilme gücümüz de potansiyelimiz de var. Şimdiden başladık tabi ama az kaldı okullar açıldığı zaman inanılmaz yoğun olacağımızı biliyoruz. Yine de kararlıyız zaten yapmazsak bu yıl beynimiz zükülcek (Sorry Bruchino kızarsın sen şimdi). Dipnot: bu planlara ekleme-çıkartma, uyarlamalar falan yapılabilinir. Katı kurallarımız yoktur. Zaten hayat felsefemiz budur.;)

İlk olarak sırada ne vardı sevgili RC? Hımmm hatırladım. Çizim dersleri başlıyor bebek. Kağıdını kalemini hazırla. Başta biraz sıkıcı olsa da teknik zımbırtıları öğrenceksin. Sonra Arkeoloji Müzesi’ne gidip yardırmanı istiyorum canum. Çizimlerinde döversin artık bu yıl sınıftakileri=)) Hadi öpücük yağmurları sana….

Manasız bir insan türü

1 yorum

Kendini modern sanan aslen doğunun bağrından gelmiş, yetişmiş ve içten içe köklerine bağlı olan bir erkekle birlikteyseniz ve özgür düşünceye sahip bir kadınsanız oradan olabildiğince çabuk uzaklaşmanızı tavsiye ederim. Karşınızda tam anlamıyla ikiyüzlü bir erkek duruyor. Hayırrr! Hiçte bileeemm öyle değil diyor olabilirsiniz tabi ama az önce söyledim okumadın mı acaba?!! İkiyüzlü dedik ya sana! Dışarından baktığınızda bayılırsınız tabi. Mağazada hiçbir şey belli olmazken eve gelip baktığınızda bütün defolarını ortaya çıkartacaktır. Anlam veremezsiniz aynı adam mı bu gerçekten diye. Evet modern erkek gitmiş yerine eli mızraklı at üstünde koşturan doğu erkeği geçmiştir. En deli eden özellikleri her konu hakkında her şeyi bildiklerini iddia etmeleri ve çok bi bok biliyormuş gibi konuşup cinayete sebebiyet vermeleridir. Genellikle kendilerini beğenmiş olurlar ve gençliklerinde kıçlarını yırtarak bir yerlere gelmişlerse bunları başkalarının gözüne sokmadan da duramazlar. Etraflarındaki insanlar (genelde kibarlıktan olsa da) onları övüp, yüceltip gereksiz poh pohlayıp bunların kendilerini daha çok bir halt zannetmelerine neden olurlar. Tabi o insanların aslında arkalarından konuştuklarının asla farkında değillerdir. Çünkü onlar mükemmel ötesi insanlardır, her şeyi bilirler ve hiç hata yapmazlar. Karşısına geçen her kişiye özellikle onun mesleği hakkında ahkâm kesmeleri vardır bir de. Zannedersiniz ki o konuda doktora yapmış. Genellikle karşılarındaki bu zavallılar ya gençlerdir ya da gücünü yetirebileceği kadınlar. Yanlış anlamayın asla kaba kuvvetten bahsetmiyorum. Konuşmalarıyla bezdiriyorlar sadece ama işte onlar alt ettiklerini düşünüyorlar. Kendileriyle o kadar meşgullerdir ki aslında onlarla dalga geçilmesi konusunda malzeme verdiklerini görmezler. Ailesini ve ailesindeki kadınları gayet güzel bezdirmişlerdir. Eşleri onları terk ederse muhtemelen ölecek erkeklerdir. Çünkü bir bardak su almaktan tutun önündeki sehpadan televizyonun uzaktan kumandasını alamayacak kadar koltukta yayılıp uyuklamakla meşguldürler. Ayrıca zaten bunları evdeki uşaklarının yapması gereken işler olarak gören insan türüdür. Kurtulmak pek mümkün değildir ve inanılmaz dengesiz yaratıklardır. Gelip sevgi gösterisi yaparlar ki bu vıcık vıcık sevimsiz gerzek hareketlerdir ve katiyen hoşlanmazsınız hadi diyelim karşılık verdiniz sizde şakalar falan yapmaya başladınız birden sinirlenmeye başlar ve yüz verince astar isteyen insan olursunuz.

Eğer bu tip bir insan sizin sevgiliniz falansa ki bu yüzünü size göstermeyecektir ama emin olun hepsi aynı hemen ondan uzaklaşın. Aslında topuklayın demem daha doğru olacak. Amma velâkin bu tür sizin babanızsa ve kurtuluşunuz yoksa hayatınıza lanet edip evden kaçma, yurtdışında yaşama planları yaparsınız ve ergenliğe girdiğinizden itibaren de yalan söylemeye ve bu konuda uzmanlaşmaya programlanırsınız. Bir süre sonra yalanlarınıza sizde inanmaya başlardınız ki bu sizin daha da inandırıcı olmanıza yardımcı olacak bir unsurdur. Kendisi sizi yalan söylemeye zorlayan bir manyaktır. Başta çok üzülürsünüz ailenize yalan söylüyorsunuz diye kendinizi suçlu ve kötü evlat gibi hissedersiniz. Daha sonraları anlarsınız ki aslında bu biraz da onun istediğidir. Sizinle deyim yerindeyse yüz göz olmak istemez bilmek istemez ve kendisini kandırmanızı ister. Bütün yalanları hak eder ve siz canınızın istediği her şeyi gizli de olsa yaparsınız işte. O da hala saf saf kendisinin sözünden hiç çıkılmadığını düşünerek ego tatmini yapar. Kendileri aynı zamanda paranoyak insanlardır. Bir konu hakkında net bir cevap vermezler yorum yapmazlar. Sizde sorun yok diye düşünürsünüz. Birkaç gün sonra size ya da annenize konuyla alakalı bir şeyler söylemeye başlar. Dumur olursunuz çünkü kendisi kafasında bir senaryo yazmış sonra da buna inanmıştır ve bunun doğruluğunu kanıtlama çabası içine girmiştir. Aklı çok tuhaf bir şekilde çalışır. Zorla kabul ettirdiğiniz hatta kavga gürültüyle kabul ettirdiğiniz bazen de onaylamayıp sadece zamanla alıştığı şeylere arkadaşlarının yanındayken övünerek bahseder ve sizi çıldırtır. Asla kabul etmez dediği bir şeyi çok normal karşılayıp herkesi hayrete düşürdükleri de olur fakat bu çok nadirdir ve o gün siz sadece çok şanslısınızdır.

Bütün hayatı dışarıdan süper, başarılı, modern, akıllı, hali vakti yerinde, bilgili, kültürlü, yakışıklı, kaliteli gözükmek olan bu insan türünden utanmaya başlarsınız. Bir insan için nasıl tek önemli şey bunlar olabilir diye düşünürsünüz. İnanmak istemezsiniz ama bu böyledir. Tek amacı insanlardan iltifat alıp yüceltilmiş bir insanın yanında barınmanız nasıl mümkün olabilir ki? Sizi sürekli ezmeye bastırmaya çalışan bir insan, sizi birey olarak kabul etmeyecek ve söz hakkı asla tanımayacak hatta sizin hayatınız konusunda kendisinin söz sahibi olduğunu düşünen bir insan. Evet, işte böyle bir insanla 20 yıldır birlikteyim. Tek şansım küçüklüğümden beri mümkün olduğunca az taviz vermek oldu. Onun gözünde asi evlat pozisyonuna oturtulduğumdan beri her şey beklenir ondan düşüncesi oluştu. Ancak bu sayede bir şeyleri aşabildim tabi yapmak gereken dönemden çok daha sonra olsa bile. Sizi çok sevdiğini iddia etse bile inanmayın. Bu sadece yalnız kalma korkusundan. Sen nereye gitsen bende gelirim tarzı düşüncelere sahip bu insana tek amacım senden kurtulmak da diyemiyorsun. Yapabileceğim tek şey buradaki mükemmel hayatını nasıl bırakabileceği konusunda konuşup olduğu yerde kalmasını sağlamak ve topuklamak olacaktır. Evet 1 yıl 2 yıl en fazla 3. Sabrediyorum az kaldı gerçekten gidicem sanırım. Peki ya hayatımdaki o 4-5 kişi ne olacak bırakamam ki onları! Belki onları da götürürüm artık nolcak yani…

21 Ağustos 2009

DON'T EAT!!

0 yorum


"One moment on your lips, for a life time on your hips."


L. You know i'm right.



18 Ağustos 2009

Sevgili'ye

2 yorum

Always when we fight
I kiss you once or twice
And everything's forgotten
I know you hate that

You tell me I'm a real man
and try to look impressed
Not very convincing
But you know I love it

Now we watch TV
Til we fall asleep
Not very exciting
But it's you and me...



Wannadies - you and me song

You and me song

3 yorum

Çok uzun zaman oldu. Neredeyse 3 yıldır birlikteyiz. Hala çocuk sayılırdık birbirimizi tanıdığımızda. Üniversiteye kayıt olduğum gün görür görmez o demiştim. Onunla tanışcam ve o beni sevecek. Kendimden nasıl bu kadar emin olabilmiştim bende bilmiyorum. Dediğim gibi oldu da. Çok güzel bir ilişkimiz oldu. Bir erkek için yine bir ilktim ve yine birine öğretiyordum. Bunun güzel yanları da vardı kötü yanları da. 1 yıl daha dolmadan bitti her şey. Rezil etti, çok hata yaptı, çok üzdü beni. Hem ilişkimiz hem de hayatının içine sıçtı. Ama ne olduysa, nasıl yaptıysa bilmiyorum bana asla yapmam dediğim şeyi yaptırdı. Hayatımda iki kişiye ikinci şansı verdim. Bunlardan biri sevgili. Bana tükürdüğümü yalattı resmen. Çok çabaladı ilişkimiz ve benim için. Daha güzel ve güçlü bir ilişki inşa etti. Ama genciz, değişiyoruz, düşüncelerimiz değişiyor belki de bu yüzdendi bilmiyorum ama bu yaz yine değişmeye başladı. Fark ediyordum ve tekrar aynı şeyleri yaşamak istemiyordum. Kötü şeyler konuşmaktan hoşlanmayan sevgili konuşmayarak işlerin kendiliğinden düzeleceğini sanıyordu. Böyle bir şey mümkün değil ve ben dayanamıyordum artık böyle olmamıza. Buluşalım, konuşmak istiyorum dedim. Ayrılık konuşması yapıcamı düşündü. Yarım saat boyunca hiç durmadan konuştum, anlattım. Sustu, sadece dinledi. İki seçeneğin var dedim. Seviyorsan ve kaybetmek istemiyorsan bazı şeylere dikkat etmen, emek vermen gerekiyor. Hak veriyorsan tamam anladım diyorsan çaba göstercez. Yok, ben yapamam, bana zor geliyor diyorsan mutsuz etme kendini dedim. Sevgilim ben bu ilişkiyi önemsiyorum ve sana çok değer veriyorum. Buradan ayrılı kalkamayız, yapamayız dedi. Haklıymışım, mutluymuş benimle, kaybetmek istemiyormuş. Sevgili çok güzel konuştu. Bende ona hak verdim. İyi ki konuşmuşum, susmamışım, oluruna bırakmamışım. Başkalarını ilişkiye karıştırmamalı, onların düşüncelerini uyarlamaya çalışmamalı. Başkaları aranızda geçenleri bilmez, onları yaşamaz, sizin iletişiminizi bilmez, hissettiklerinizi hissetmez. Başkalarını dinleme, onların söz hakkı olmamalı demişti. Bende başkasını dinlemedim ve içimden nasıl geliyorsa öyle yaptım. Tamamen içimdekileri döktüm, anlattım başkalarının etkisi altında kalmadan. Birlikte mutluyuz ama birlikte olmak için sadece sevmek ve mutlu olmak yetmiyor işte. Yapmamız gerekenler, dikkat etmemiz gerekenler var. Bizde bunu yapıcaz. Şu an yanımda olmasa nasıl olur düşünemiyorum. Nasıl yapıyor bilmiyorum ama çok sevdirdi kendini ve bizi ayırmıyor, buna izin vermiyor ve bende onu daha çok seviyorum işte.

10 Ağustos 2009

B-R-J.

1 yorum

İş günü yine mıcmıc’larla birlikteyim ama bu sefer o kadar da bezgin değilim. Süper bir haftasonundan sonra kendimi şarj etmiş gibi hissediyorum. Günlerdir geç yatmanın yorgunluğu var evet ama iki kişi enerjimi kendimi inanılmaz yerine getirdi. Cuma gününden beri 3 gündür evdeyiz ve sabah akşam sıkılmadan konuşup durduk. Tatil daha uzun olsaydı devam ederdi de.. Sevgili anlam veremedi tabi naptığımıza nasıl sıkılmadığımıza ama bu 3 kişinin tuhaf bi enerjisi var işte. Padre üçümüzün de mesleklerinin bu kadar bağlantılı ve iç içe olmasının ne kadar güzel olduğunu ve kendimizi geliştirmek için süper bi fırsat olduğu konusunda konuşup duruyor ve RC’nin babasından yazılı kağıt getirmesi koşulu ile nüfusuna alabileceğini böylece 3lünün bozulmayacağını bize anlatmaya başladı. Böyle bir haftasonu işte... Mekanlar değişti, yemekler yapıldı, toplandı, tv izlendi, sevgiliyle konuşuldu, evde yapılacak herşey yapıldı ama bu sefer sıradan ve sıkıcı gelmedi hiçbiri. Herşey sanki çok enteresan bişeymiş gibi yapıldı ve günlerce konuşuldu. Doyamadık işte haftaya yine aynı programı yaptık bu yüzden.=)) RC, Brucchino ile sanat üzerine derin sohbetler yapıldı ama entelektüel olma, öyle gösterme çabaları falan yok yanlış anlamayın.
RC ile içilen biraların yaptığı göbekten nasıl kurtulacağımız üzerine konuşmalarımız da oldu. Kızlar bir araya gelmiş işte saç baş konuşmadan durulur mu hiç?! Alışveriş programı bile yaptık yani. Ama en güzeli nostaljiydi tabi. Yıllar önce ne salakmışız diyip durduk. Halbuki ne kadar cool olduğumuzu sanıyorduk. RC’nin mükemmel hafızası sayesinde gün gün ne yaptımızı hatırladık birden. Son zamanlarda bunları sürekli anlatıyoruz gerçi herkese ama bitmiyor işte. 3 yıl ara verip görüşmediğimize önce yakınıyoruz sonra bu mallıklarımız yüzünden iyiki... diye tepki veriyoruz. En son olarak ise evin balkonunda önlerinde kahveleriyle oturmuş, konuşurken zamanın nasıl geçtiğinin farkına varamayan üç kadın görür oldum. Büyükdük, büyüyoruz, beraber hayatın nasıl değiştiğini izliyoruz. Birbirimizin yanında durup eşlik ediyoruz. Diğerleri geçip giderken biz yanıbaşımızda durmaya devam ediyoruz. Çocukça planlar yapmaya devam ettikçe, birlikteyken 14 yaşımıza geri döndüğümüz sürece bunun değişmeyeceğini de biliyoruz. B-R-J.

9 Ağustos 2009

Crying Out Love In The Center Of The World

1 yorum

"Dünyanın orta yerinde aşk için ağlıyorum."

Uzakdoğu filmlerini sevemedim izlemeye kalktığımda da hep sıkılmışımdır yani. Bugün tv'de bi japon filmi var işte. RC'le reklamlarını görmüştük. Film güzel yada kötü olabilir bilemiyorum izlemedim ama bu cümle filmin adı işte..

Duyduğumuz ilk anda kaldık nası yani nasıl bir cümledir buuu?!! diye. Hayal edebiliyorum. Klasik bir görüntü olabilir ama o canlanıyor işte yağmurun altında göz yaşları içinde tek başına.. Ama öyle işte kim ne derse desin. Aşk için, aşık olmak için bekliyoruz, onun için yaşıyoruz. Onunla sevinip onunla üzülüyoruz, onun için çalışıyoruz ama hep onu arıyoruz ve sonunda hep ağlıyoruz, ağlıyor. Kim bilir nerde? dünyanın neresinde? O da ağlıyor işte dünyanın gerçekten orta yerinde...

7 Ağustos 2009

İş ortamındaki mıc mıc'lar 2

0 yorum

Ahahaha az önce yanıma geldiler ne yaptın bakalım diye. Yaptıklarımdan sadece 3 tane gösterdim Oaoaouuww bu çok güsel olmuuuşşşş diyip incelemeye başladılar. Ahaha bunlar bi saattir salak salak aklımda şöyle bişi var böyle bişi var diyip duruyolar ama ortada bişi yokkk!! Ya ben?! =))

İş ortamındaki mıc mıc'lar

0 yorum

İş yerindeyim ve sıkılmaya başladım. Ya bu venüste yaşayan türe sinir olmaya başladım! Bir iş yerinde iki çalışan kesinlikle önceden tanışıyo olmamalı!!! Bu ne yaa ittifuck kurmalar falan. Sonra da Jenni çok sessizsin hadi konuşsana bıdı bıdı. Yaa siz salak salak beraber çalışalımmmmm diye mıc mıc yaparsanız sonra internette gööya çalışıyorum ayağına sitelere bakıp bakıp jpeg indirirseniz ( bu şekilde tasarım yapılıyor ya çünkü) ben bu arada nereye dahil olabilirim acaba hıı?!! Yaa hem dışlıyolar hemde sessiz çakal wayy korkmak lazım senden falan diye laf ediyolar. Yani ben çözemiyorum bu kızları yemeğe gittimizde falan süper gülüyoruz falan yani çalışırkende arada öyle de ben bakıp konuşursam yani. Kendileri hiç ziklemiyolar arada meraktan “Jenniiiii napıypsun bakiyiimmmm...” diye mıc mıc geliyo biri. Bende artık neyle oyalanıyorsam o daha masama gelirken kapatıp çalışma sayfamı açıyorum:P Hazırlıklıyım yani. Aman ne var bütün gün aynı şey yapılır mı? Hem tasarımcının biraz rahat bırakılması gerekmiyo mu? Arada diyorum yaa bugün hiç çalışmadım diye sonra çalışıp yapıyorum işte yani. Zaten dün bi yapmış bişi gösteriyo (aklı sıra kendi tasarlamış). Ben sanki bilmiyorum onu ama demedim tabi burdan mı aldın onu diye. Diğer mıc mıc ı ve işte Mr. T “oo çok güzel olmuuuuşşşş” diye poh pohlamalar. Patron zaten yavşak (ben küçüğüm annemlerle gidip giliyorum diyip kendimi kurtardım tabi) yazıyo buna. Orda da bi pıt kalkıyo popoş tabi. Yaa ben böyle insanlarla uğraşmam normalde beni tanıyan bilir. Mal mı ne der geçerim. De bunlar böyle yapınca e ben arka planda kalıyo gibi oluyorum sonra bunların yaptıkları sizin adınız yazcak yok sizin tasarımınız olcak tarzı söylemler gelmeye başlıyor. Sanki ben bunlara sadece yardım ediyorum asistan falan. Ama nedense toplantıda benim yaptıklarıma "hımm bu nasıl? Bu çok hoş gözüküyooo" falan deniyor! Mıc mıcın bi tanesini de tesadüfen gördüm ne yaptığını. En son toplantıda benim yaptığım ve beğenilen üzerinde çalışmam istenilen tasarıma benzer bişi yapıyor!! Asıl çakala bakar mısınız yani. Esinlendim olur sonrada nolcak. Vur kır parçalaa!! Diyesim gelio bebikler ama işte iş yani. Off tasarım eğlenceli rahat falan diyoruz ama işte bide şu fena halde esinlenme problemi oluyor azizim. Patentini mi aldık “yooo..” e o zaman yapcak bişi yok. Aldı senin tasarımı azcık ucundan değiştirdi benim tasarımım yaptı. Sevgili’de “Baksana sinirlenmiş” dedi. İşte diyorum ya takılmam normalde diye arada bide laf söylemiyorlar mı yani gel de delirme! Biz yokken sen koleksiyon çıkartırsın artık yok Jenni sende çok çalışıyorsun falan. Salak sen önce kendine bak kaç gün işe gelmediğini değil geldiklerini saysan daha kolay. Msnde konuşmalar, araştırma yapıyorum ayağına takılmalar, tasarlıyorm dediği şeyle 3 gün uğraşmalar (şaka gibi!). Yani benim başka şeylerle uğraştığımı gördüler diye her seferinde iğneliyorlar. Akılları sıra şaka tabi de lafın nereye gittiğinin farkına varmadan konuşursan şaka olmaz karşındaki de anlamaz azına zıçar. Sorry! Bende çok çalışıyomuşum ara vermem gerkiyomuş artık biraz. Öyle diyo.. Off yani ki ne of!



6 Ağustos 2009

Bu bir tanıtımdır!

0 yorum


"The Countess"

Yeni vizyona girdi bu film. Bu yıl yine entel sanatçı ruhlu bir insan olduğumu kanıtlamak istercesine bir dolu bilet alıp gittiğim film festivalinde izleme şansına (!) erişmiştim. Yani oturduğum yer filmin bazı sahneleri gibi korkunçtu tabi ama... Sevgili kontes zavallı bakire kızlara işkence ederken yerimiz de bize ediyordu. Yani en ön sırada film izlemeye katlanmak çok fena. Hem festival diye hemde bilet parası diye yani katlanıyorsunuz işte yapcak bişey yok. Filme gelirsem eğer yani Julie Delpy'yi sevmeyeceğiniz bir film diyebilirim. İnanılmaz güzel olmamakla beraber izleyin tarih falan filan bilgilenelim öğrenelim derim ama tabiki tarihin biraz çarpıtıldığını da söylemem gerekir. Farklı bakış açıları tabiki ama bu kadın da sempatik gösterilmesin yani! Yok aşkı yüzünden delirmiş de güzelleşcekmiş de bilmem ne. Öğğkk çok fena bölümler var yani en azından ben bakamadım işte. Ama izleyin yani sonra merak edip araştırıyosunuz öğrenmiş oluyosunuz bişiler fena mı yani...

5 Ağustos 2009

iPod'ummm

0 yorum

Bugün sizlere Cranberries - Kiss Me şarkısını çalıyorum. İyi kötü nasıl olduğunuz önemli değil. Dinleyin keyfiniz yerine gelcek.=))

4 Ağustos 2009

İş yerinden sesleniyorum huuuu...

0 yorum

Sabahın erken saatleri, nalet iş yeri, yorgunluk, her an tekrar uykuya dalacakmış gibi görünen çalışma arkadaşları...

Henüz işe başlamadım. Gerek yok yaa.. İnternetten gazete okuyorum genelde magazin haberleri, burçlar falan tabikide. Eee sabah sabah başka ne çekilir ki yani? Zaten artık bıktım cinayet tecavüz haberlerini okumaktan. O yüzden haber izlemez oldum. Neyse işte ntv’nin sitesinden haber okuma biryandan da radyo falan. İşte geçti biraz zaman böyle. Tasarım işine dönmem lazım yine ama biraz daha beklese sorun olmaz yani. Nasıl olsa toplantı yok bugün yuppi! Patroncuk yok bugün o yüzden daha da bir rahatım. Kendi tasarımlarıma bakıyorum biraz biraz. Bebiklerimin doğum günlerinde ordan burdan bişeyler almak yerine kendim tasarlasam yapsam daha güzel olur dedim. Nasıl iyi düşünmüş müyüm? Hem böylece benim reklamım da yapılmaz mı? Yapılırrr tabe. RC sayesinde tanıdığım dünya tatlısı Alien deli pazarlarım ben onları dedi de keyfim yerime geldi. Yapar o satar valla yani. Ama öncelik bebiklerin hediyelerini hazırlamakta tabi. Şu Brucchino Piccolo’da (off çok uzun oluyo böyle Brucchino yeter) elini biraz çabuk tutsa yardım etse bana süper olur. Ay çalışıyorum ben iş kadınıyım falan yani dimi ama hepsine nasıl yetişcem ki?!!
RC’den haber bekliyorum. Nurejew’le konuşup haber vercek bize. Çok özledim kuzuları. Dedikodu vakti geldi artık çok uzun zaman olmuştu. Bi tane şuh hursuz var ne yapcamızı ne diyeceğimizi bilemediğimiz. Çözemedim kendisini neyse bir karara varacez inşallah. Öyle böyle işte benim çalışmam lazım azcık artık. Düşüneyim bişeyler çiziktireyim modelliyim falan fişmekan.

3 Ağustos 2009

Yaz ortasında bir garip hasta.

0 yorum

İnanamıyorum ya. Hale bak! Öğk bir cumartesi gününden sonra haftasonum hiç de güzel devam etmedi. Hatta rezalettt!!!! Yaz ortasında hastalanmak ne demektir yaa! Üşüttüm iyi mi?! Pazar akşamı başladı zaten pislük. Mide bulantısı karın ağrısı falan derken sabahı zor ettim. Üstüne ateşim çıkmaz mı! Midemi de ayrı bi üşütmüşüm. Nasıl başardım anlamadım ama.. Su bile içemiyorum yani. Hemen öğğğ başlıyor. Korkunçtu. Yemek yiyemiyorsun birşey içemiyorsun. Zaten karın ağrın sana yetiyor canın bi halt istemiyor. Nasıl neden oldu çözemiyorum ama o halim hiç çekilmiyordu yani. İnsana bir su bardağı ağır gelir mi acaba? Oldu işte. O derece halsizlik falan falan. Yani harika bir pazar günü işte... Birde pazartesi işten kaytarırım diyordum. Eee gitmedik işe de noldu. Hiç!! Dünden kalma yorgunluk. Azcık hastalık hali falan. Rezalet açıkçası. Neyseki sevgiliyle aramız iyi biraz daha. Yani iyi işte. Dün ilgilendi aradı sordu. Bugün de öyle işte. Amaaan bilmiyorum ya. Nolcak halimiz. Gidiyoruz böyle ama bilmiyorum tuhaflaşıyor biraz. Geliyorlar yine işte bi bağlanma korkusu aman daha yaşımız kaç ki havaları falan. Farklı arkadaşlarıyla biraz fazla takılmaya başlasın onların hayat felsefeleri bunun düşüncelerinde daha bi etkin olmaya başlıyor nedense. Şimdi de O.B. çiftinde takmış durumda. Yok onların ilişkisi şöyle böyle. Ben hiç onları böyle görmedim kaç yıldır birlikteler birlikte yaşıyorlar falan da filan da. Eeee napiyim hacı yani?! Off görüştüğümüzde konuşma yapcaz yine yaa. Ama kötü değil yani korkutmayalım hemen. Hani ilişkimiz hakkında. Sorcam ona tabi daha öncede böyle bıdı bıdı bişeyler demiştin sonra olanları biliyoruz yani. Yine aynı olayları yaşamam harhalde diye. Daha sonra gelmişti bana ama Jenni yapma lütfen çok seviyorum yanılmışım bağlanmak kötü bişey değilmiş. Ben sana bağlanmak istiyorum diyeee!!!! Bunları azcık hatırlatcam işte. Noldu haspam daha önce ble diodun. Şimdi ne oldu? Rahata alıştın herhalde yine yine dünyaya mı açılmak istiyorsun. Ulan o kadar ay yurtdışında bi bok olmadı da şimdi mi bıdı bıdı yapıosun bana. Yani pek yemiyorum ben bunları. Çok etki altında kalıyor bu çocuk ya. Yazık bide klasik anne baba durumlarından dolayı depresif bakışlar ilişkiye falan.. Neyse işte öyle. Tatlı tatlı konuşcaz biraz ne yapalım yani. Ürküyor yoksa yavrucak seviyoruz işte o yüzden yumuşak yaklaşmak gerekiyor. Datlu dilim çıkartsın deliğünden bakalım=)))

1 Ağustos 2009

Sıkıldım sıkıldım uçmak istiyorummm!

0 yorum


Sıkılıyorummmm! Cumartesi tatil yapmam gerekirdi. Ama ben ne yapıyorum. Hııı? Salak salak oturuyorum işte. Tv açık ama ne işe yarıyor.. Yaz oldu ya bütün sıkıcı boş programlar doldurmuş yani. Ya haftaiçi çalışıyorsun. Bütün hafta bu günü bekliyorsun. Peki sonuç? Miskin bir aile ve yine işi olan bir sevgili... Zaten banliyöde oturuyoruz resmen. Şehre inmek işkence gibi. Kapalı kaldım. Yağmur falan yağdı ama ne fark eder di ki. Canımı sıktı yine. Ne umursamaz adam yaa. Yarın da işi varmış beyfendinin. Pazartesi o da çalışmaya başlıyor zaten. Eee nolcak şimdi. Saçma sapan tartışmaya başladık zaten. Gıcık oluyorum. Erkeklerin şu halleri yani delirtiyor insanı. Bir yerde okumuştum. Birine (bu biri tabiki de erkekler oluyor) birşey anlatmak istiyorsan yada işte erkeklere istediklerini yaptırmak için istediğini sağ kulaklarına söylemen gerekiyormuş. Detayını hatırlamıyorum. Araştırın işte. Yoksa diğer kulağında çıkıyor demek ki. Bunu en kısa zamanda denemem gerek. Gerçi kim bilir ne zaman...