16 Nisan 2010

Israrla başımı omzuna koyuyor. Uyurken ellerimiz tutuşuyor bir şekilde. Yer değiştirmeye kalkınca gözleri aralanıyor, gülümsüyor. Sonra tekrar sarılıp derin uykusuna geri dönüyor. Seviyorum saçlarını, öpüyorum ama uyandıramıyorum bir türlü. İş çirkinleşiyor tabi sonra. Gülmeyi kesemediği için uykuya geri dönemiyor. Kızıyorum çok acıktım diye midem pörsüdü diye anlatıyorum bişiler. Benim hareketlerime bakıp gülmeye başlıyor. Hoşuna gitmiş. Artık rutine bağladığımız için o perşembe de fast food yemek için yürümeye başlıyoruz. Çok yedim gerçekten minik bir göbek çıktı anında. Bütün sosları yedim hemde. Bebişkom hayvan gibi yedin diyo. Gülmeye başlıyoruz. Hava saçma güzel. Terliyoruz sıcaktan. Midemiz biraz kendine gelince dondurma alıyoruz. Yılın ilk birlikte yenilen dondurması. Daha tatlı sanki. Yapacak başka şey bulamayınca HIMYM izlesek diyorum. İzlememiş sevgili eksik kalmamalı. Oturuyorum koltukta. O ise diğerine uzanmış. Gel yanıma diyo sevicem seni. Gülümsüyorum. Sarılıyor bana. Öyle ki küçük çocuk misali kayboluyorum. Tamamen sarıyor etrafımı. İşte bu çok güzel diye düşünüyorum. Hani insan beni kollarıyla tamamen sarsın orada kaybolayım diye düşünür ya, seni koruyan ama aynı zamanda güçsüz hissettirmeyen o sarılışı, arada küçücük kalma hissi. İşte en sevdiğim bu. Bana sarılmış televizyonu izlerken, kahkahaların arasında dönüp birbirimize öpücükler kondurmayı, bir de bunu...