21 Mart 2010

Sun, Heart, Thumb up

Güneşli nefis bir gün. Uzun zamandır giyemediğim deri ceketim üzerimde ve içim üşümeden dolaşabilmenin tadını sonuna kadar çıkartmaya çalışıyorum. Seri hareketlerle değiştirilen taşıtlar.. Sonunda varıyorum sevgilinin yanına. Reality show'lardan birini daha izliyoruz. Sıkılıyorum. Uyanıyorum sonra. Lenslerim bi tuhaf olmuşlar. Yanıma bakıyorum. Güzel bir koku.. Ben öpüyorum ama o yanığını sürtmeyi tercih ediyor. Haftasonuna kadar uzayan kısacık sakallar yüzüme batıyor. Ben huysuzlanırken o tabiki de çok eğleniyor. İteklemeye çalıştıkça duvara yapışıyorum. Buz gibi. Üşüyorum diye sarılıyor yeniden. Gülüyor bana. Çok komikmişim. Kahkaha atıyor kocaman. Ben gülüşünü izliyorum. Daha çok seviyorum. Geç kaldık, acıktık dedikçe mızıklanıyor. Zorla kalkıyorum.

Elleriyle içli köfte yediriyor bana. Paylaşıyoruz bir tanesini. Karnımızı dolduruyoruz tatlıya yer bırakarak. Yeni çıkmış ne zamandır denememiz lazım diyordum. Kahvelerin yanında yine. Barista sesleniyor. Bir tane profiterollü pasta ama iki servis. Gülümsüyorum. Böyle işte. Herşeyin yarısı bizde. Yarısı benim yarısı onun. Tamamlıyoruz. Sonra telefonum çalıyor. Geç kaldın hani gidecektik diyor telefonun ucundaki ses. Sevgili kaldırıyor beni hemen. Koşturuyorum. Son olarak sarılıp öpüyorum. Şımarıkça diyor sevgili. Bi kez daha öpücük kondurup gidiyorum.

Metroda otobüste yerimi alıp ipodu çalıştırıyorum. Pek de dinlemiyorum sanırım. Gülümsüyorum düşünüp. Akşam keyifli geçiyor ailece. Sohbet keyifli ve komik. Son olarak telefon açlıyor yine yatağıma yatmışım. İyi geceler demek için. Sevgiliyi düşünerek uyuyorum. Uykuya dalmadan önce güzel 3 şey düşünmek gerekirmiş. 3 şey bulmak kolay oldu bu sefer...